İnşaat sektörü zaten hep krizdeydi, hep yoğundu, ama sektör bu krizlerde “hem ağlarım hem giderim misali” düşe kalka ilerliyordu. Türkiye’de inşaat sektörü hiçbir zaman gerçekten değişmesi gerektiğini düşünecek kadar uzun ve derin bir krize düşmemişti. Bu sefer yazlar geldi, kışlar geçti, pandemi oldu sonra post pandemi oldu, savaşlar çıktı, inşaat sektörünün krizi bir türlü bitmedi.
Bu kriz ne zaman nasıl biter, eski düzene ne zaman dönülür, hatta dönülür mü dönülmez mi diye sağlıklı bir öngörüde bulunmak pek mümkün görünmüyor. Hal böyle iken yine yıl sonu geliyor, IK ve planlama departmanlarını, departman ve proje yöneticilerini bir telaş sardı. Yine geçmiş yılın bütçe performansı savunması için hazırlıklar yapılıyor, planların tutmamasında pandemi etkileri, enflasyon, kur artışı vs. suçlanıyor. Ve belki de şirkete maliyeti en yüksek kişiler tarafından en pahalı adam-saatler harcanarak bir bütçe değerlendirme raporu ve önümüzdeki yılın bütçe planı hazırlanıyor: Bu hummalı çalışmalar sonunda çıkan raporun temel önerisi:
Kriz var!!! Maliyetleri Kısın, Eleman Azaltın!!!
Çalışan sayısını yarıya indirin, gidenlerin işlerini kalanlara yıkın, geçen sene zarar etmenizi çalışanların beceriksizliğine yükleyin, maliyetleri düşürmek için özlük haklarını azaltın. Bu durumdan memnun olmayıp istifa edenleri de maliyet düşürmek için fırsat olarak görün, gerekirse daha genç birini, daha düşük maliyetle istihdam edin. Bu kadar derdin arasında bir de çalışanların memnuniyetinin derdine düşemezsiniz. Bu arada eğitim bütçelerini de düşürmeyi ihmal etmeyin, birkaç dijital eğitim platformuna üyelik verin, herkes kendini yetiştirmekten sorumlu olmalıdır, iş yeri okul değildir. İnşaat projesi çalışanları gece 10:00 sabah 6:00 arası ve ayda 2 pazar evdeler, kendilerini geliştirecek bol bol zamana sahipler, işsiz kalmak istemiyorlarsa kendi zaman ve bütçelerinden kendilerini geliştirmeye zaman ayırmalılar.
Böyle bir rapor ya da Yönetim Kurulu toplantısı size hiç yabancı geldi mi?
Dünya Tarım Devrimi ve Sanayi Devrimi’nden sonra bugünlerde yeni bir devrim sürecinden geçiyor ve yeni bir çağa giriyor. Geçmişteki bu devrimler güç dengelerinin değişmesine neden olmuştu. Sanayi Devrimi ile gelişen teknoloji, toprak yerine üretimin değerli olmasına ortam yaratmıştı ve para toprak sahiplerinden üretimin sahiplerinin eline geçmişti. Para ile beraber gücün de el değiştirmesi ülkelerde rejim değişikliklerine neden olmuştu. Sanayi Devrimi sonrası yerinden oynayan taşlar ancak 2 Dünya Savaşı ile kısmen de olsa yerine oturmuştu. Sanayi Devrimi bugünkü “modern” toplumu yaratmıştı. Üretimi elinde tutanlar daha ucuz işçilik ve daha ucuz hammadde ile daha az maliyete daha fazla ürün çıkarma derdine girdiler. Başarının ve büyümenin sırrı bu idi.
Şimdi ise artık üretebiliyor olmak güç olmaktan çıktı, daha ucuz ham madde, daha ucuz işçilik ve verimlilik hesapları varabileceği en uç noktalara vardı. Hatta kitlesel üretim bir israf modeli halini aldı, üretim maliyetini düşürmek için ihtiyaçtan fazla üretilmiş olan malların pazarlama yükü şirketleri zora sokmaya başladı. Üretim maliyetini düşürmek yeni dünyada sürdürülebilir başarı için yetmiyor. Daha radikal bireyler yapmanın zamanı geldi.
Dijital Devrim’le bilgiye herkesten önce ulaşabilmek hatta bilgiyi üretebilmek ve bütün bu dijitalleşmeye rağmen insanların parçası olmaktan mutluluk duyacağı bir firma olmak güç olarak kendini gösteriyor. Artık bilgi üniversite laboratuvarlarında üretilen bir şey değil, işletmeler bilginin üretildiği, test edildiği, doğrulandığı ve yeniden üretildiği yerler olarak asıl birlikte öğrenme ortamları haline geliyor.
Bu durumda insanlar daha iyi bir dünya yaratacakları bir işletmenin gelişimi içinde yer almak istiyorlar. Bir firmanın büyümesi için ucuza mal edip pahalıya satması yetmiyor, toplumun ve dünyanın iyiliği için çalışıyor ve gelişiyor olması gerekiyor.
Bu da şirketlerin yönetim anlayışlarında büyük bir evrime neden oluyor. Değişen dünyada değişen yönetim anlayışları ile ilgili olarak Deloitte’un 2016’da yayınladığı “Yönetim Düşüncesinin Evrimi” grafiğinde 90’larda gelişen “işbirlikçi” yönetim tarzının artık mikro-işletmeler ya da takımlar ağına dönüştüğü görülüyor. Yani “çalışanların işi sahiplenmesi” boyutu çalışanların girişimcilere dönüştürüldüğü bir ağ organizasyon yapısı ortaya çıkıyor. Artık patron veya yönetici değilsiniz sistemin iyi işlemesini sağlayan bir katalizör bir kolaylaştırıcısınız. Bu şekilde küçük bir şirketin çevikliği büyük bir organizasyonun gücü bir araya gelmiş oluyor.
Bu dönüşüm çalışan olarak başlayıp girişimcilere dönüşen profesyonellere üniversitelerde öğretilenden çok farklı yetkinlikler gerektiriyor. Bu değişken dünya ile başa çıkmayı başaran çevik organizasyonlar “karakteri işe al, yetkinlikler için eğit” mottosunu uyguluyor, bu şekilde “öğrenen ve gelişen organizasyonlar” olarak zorlu koşullarda dahi büyüme eğilimlerini koruyorlar.
Tüm dünyada yazılım sektöründe başlayan çevik dönüşüm birçok sektöre yayılmış durumda ve bu firmalar yollarına yeni nesil “takımlar ağı” işletmelere dönüşümle devam ediyorlar. İnşaat sektörü gibi geleneksel yapısını koruma eğiliminde olan organizasyonların durumu ise oldukça kritik, çok geç olmadan 3-5 basamağı birden atlamaları gerekiyor
Hal böyle iken Türkiye’de inşaat sektörü henüz verimlilik konusunu çözemeden Dijital Devrim’e yakalandı. Dijital Çağın Meta Modern toplumu karın tokluğuna odaklı yaşamak istemiyor, yaptığı işte kendini iyi hissetmek, iyi bir şeyin parçası olmak ve karar mekanizmasının parçası istiyor. Globalde inşaat firmaları yalın inşaat yönetimi ile 20 yıla yakın süredir gelişirken biz hala her projeden sonra, takımları dağıtarak, tüm bilgi birikimimiz unutuyor ve sonra yeniden başlıyoruz. Her projede 1. Sınıftan yeniden başlayan bir ilk okul edası ile hep okuma-yazma ve temel bilgiler düzeyinden kalıyoruz.
Öte yandan hem beyaz yakada hem de mavi yakada Türk İnşaat Sektörü tercih edilen bir sektör olmaktan uzaklaşıyor. Genç nesil daha çok yorulup daha az değer göreceği bu sektörü tercih etmek yerine daha insanca yaşayabileceği sektörleri tercih ediyor. Buna genç neslin her geçen gün yurt dışında çalışmayı tercih etmeye başlaması da eklenince İnşaat sektörünün acil önlem alması gereği ortaya çıkıyor.
Geldiğimiz noktada bu durum sadece beyaz yakayı etkilemiyor, inşaatta çalışan nitelikli usta ve formenler dahi yurtdışının yollarını tutmuş durumdalar. Daha önceki dönemlerde de Rusya, Libya, Arabistan derken zaten nitelikli iş gücü ekmek parasını yabancı yatırımlardan çıkarıyordu, bu durum tekrar körüklenmiş oldu.
Burada çalışanlara kazandırılması gereken 2 temel yetkinlik ortaya çıkıyor:
- Takım olarak çalışma ve öğrenen gelişen zihniyete dönüşme: Klasik organizasyonlarda bireysel olarak bir sürü başarılı görülen profesyonel takım performansına gelince başarıdan çok uzak ve çalışanlar ego ve hırsları ile kendilerini herkesten değerli görme eğilimindeler. Bireysel olarak mükemmel olan oyuncular bir araya geliyorlar ama doğru paslaşamadıkları için topu kaleye atamıyorlar. Oysaki takım olarak performans gösterme yeni nesil işletmelerin en güçlü yanı olarak göze çarpıyor.
- Girişimci bakış açısına sahip olma: Takımlar ağını oluşturan organizasyonlar müşteriye uçtan uca değer sağlayacak, pazara uygun ürünü geliştirmekten tahsilat ve satış sonrası hizmete kadar sorumlu başlı başına bir işletmeye dönüşüyor. Böylece müşteri şikayeti ya da beklentisi pazarlama departmanının sorunu olmak yerine müşteri beklentisine uygun ürün geliştirmek tüm işletmenin amacı oluyor.
Öte yandan Sanayi Devrimi zihniyetinin, çalışanı makine parçası olarak görmesi ve kitlesel üretimi hedefleyerek müşteriyi sürekli tüketime teşvik etmesi ile ayakta duran kapitalist düzen insanları, dünyayı ve en sonunda kendi kendini tüketme noktasına geldi. Artık insanlar bireysel değerlerine karşı işler yapmak istemiyorlar. Birçok yüksek yetkinlikli ve başarılı profesyonelin ilk fırsatta emekli olarak koçluk, mentorluk, yoga eğitmenliği ve organik tarım gibi insana ve çevreye değen kariyerlere giriş yapması ya da sahil kasabasına yerleşme hayali kurması mevcut sistemin ruhlarını yormasından ve çalıştıkları şirketlerinde yaptıkları işle değer çatışması yaşamalarından kaynaklanıyor. İşletmeler banka hesapları yerine insanlar tarafından insanca değerlerle yönetildiğinde, çalışanlar bütünlük içinde işlerine katma değer sağlayabiliyorlar. Bu değer yaratımı işletmenin pazarda da tutunmasına da katkı sağlıyor. İş yapış şekli ile topluma değer sağlayan işletmeler çalışan bağlılığında ve çalışanın potansiyelini işe aktarmasında da ön plana çıkıyorlar.
Hiçbir şey için geç değil, şimdi yeni yıl zammı öncesi anlamsız ve modası geçmiş performans yönetim sistemleri ile çalışanları bezdirmek, “kim gitsin” oynamak yerine, “kim kalsın” ve şirketi bizimle birlikte geliştirsin planları yapmaya bakabilirsiniz. Sağlayacağınız gelişim fırsatlarına rağmen kendini geliştiremeyen ve yeni düzene ayak uyduramayan çalışanlarınız zaten zamanla ayıklanır. Yeni yıl sizin için de yeni başlangıç olabilir.
Çünkü zaten:
BİR GÜN HER İŞLETME ÇEVİK OLACAK, ÇÜNKÜ SADECE ONLAR HAYATTA KALACAK.
Daha geç olmadan çevikleşmek için hepimize kolaylıklar ve güzel bir yıl dilerim.
Yazını orijinali İnşaat Tedarik Dergisi Kasım-Aralık 2022 sayısında yayınlanmıştır.