Buluttan Bile Nem Kapan İnşaat Sektöründe Çevik Yönetim XXXII
Dünya Dönüşüyor, ya Biz?
İklim krizi, konut açığı, eskiyen alt yapı, yaşlanan nüfusla demografik değişim ve kentlerin tüm bu sorunlarla baş edecek şekilde yenilenmesi dünyanın gündemini işgal ediyor. Bütün bu sorunlar Türkiye’yi de sarmış olmasına rağmen, üstelik çok ciddi bir deprem gerçeği kapımızda iken ‘Biz sektör olarak değişimin neresindeyiz?’ diye bakmakta fayda var.

CICA – Dünya Müteahhitler Birliği İnşaat 5.0 Çalışma Grubu Başkanı olarak 20-21 Kasım tarihinde CICA 2025 – Genel Kurul’u ve Konferansı için Paris’te idim. Konferansın teması “Vizyondan Gerçeğe: Dayanıklı ve Dinamik Şehirleri Birlikte İnşa Etmek” (From Vision to Reality: Building Resilient and Dynamic Cities Together) olarak belirlenmişti.
Dünyaya yön veren organizasyonlardan gelen değerli konuşmacıların altını çizdiği konular, zorlayıcı dış koşullar nedeni ile, sektörün dönüşmeye başladığını gösteriyordu. Bu nedenle serinin bu sayısında dünya ne konuşuyor biz bu gündemin neresindeyiz sizlerle bunu tartışmak istiyorum.
Uluslararası arenada iş yapan sektör firmalarından olan okuyucularımız için zaten bu konular tam da projelerinin merkezinde yer alıyor. Sadece yurt içinde iş yapan firmalardan okuyucularımız, umarım sizler de okumaya devam edersiniz, çünkü biz de Türkiye’de daha dayanıklı, kapsayıcı ve çağdaş şehirlerde yaşamayı hak ediyoruz.
Tam gün süren konferanstaki oturumların temaları
- Şehirleşmenin geleceği,
- Şehirleşme ve kentsel gelişim konusunda farklı bölgelerden örnekler,
- Dayanıklı ve akıllı kentsel projelerin finansmanı ve tedariki
- Kentsel projelerde anlaşmazlıkların önlenmesi ve çözümüne yönelik en iyi uygulamalar
şeklinde sıralanıyordu. Akış küresel organizasyonlar tarafından koşulların tanımlanması, müteahhitlerin deneyimlerinin dinlenmesi, finansman ve hukuksal boyut olarak bir projenin hayata geçmesindeki tüm faktörleri bir araya getirmişti.
İsterseniz önce kısa kısa konuşmacı ve sunumlara değinerek dünyadaki dönüşümü kısaca özetleyeyim siz de ‘Türkiye olarak biz bu dönüşümün neresindeyiz?’ diye zihninizde değerlendirin:
‘Şehirleşmenin Geleceği’ dediğimizde genellikle teknolojik gelişmeler aklımıza geliyor. Oysaki şehirlerimizin geleceğini bugünkü problemler ve bunları ele alış şeklimiz şekillendiriyor. Bu konuda OECD ve Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı (UN Habitat) temsilcilerinin sunumları değişimi zorlayan koşulları tanımlamaları açısından çok değerli idi. Görülüyor ki kentler kökten bir değişime ve yenilemeye ihtiyaç duyuyor.
Kim Soo Jin, OECD Şehirler, Kentsel Politikalar ve Sürdürülebilir Kalkınma Bölümü Başkan Yardımcısı, sunumunda kentsel dayanıklılık için iklim değişikliği, demografik değişim ve dijital dönüşüm olmak üzere üç ana mega-trende dikkat çekti.
2050 yılına kadar kentlere 1,5 milyar yeni sakin ekleneceğini ve bu nedenle sürdürülebilir altyapı ihtiyacının büyüyeceğini belirtti. Binaların küresel karbon emisyonlarının %37’sini oluşturduğunu, AB’de binaların %97’sinin 2050’ye kadar enerji verimliliği açısından yenilenmesi gerektiğini, ancak mevcut ilerlemenin yıllık %1 ile sınırlı kaldığını vurguladı. Çözüm olarak dikey ve yatay iş birliği ile pilot projelerin uygulanmasını önerdi.
Öte yandan kentlerin ve binaların dönüşmesi için tek etken iklim krizi değil, demografik değişim de kentlerimizde değişimi tetikliyor. Dünya nüfusu yaşlanıyor. Kim Soo Jin’in belirttiğine göre 2040 itibarı ile OECD ülkelerinde 4 kişiden biri 65 yaş üstü olacak. Bu nedenle sunumunda şehirlerin yapılanmasının yaşlı dostu olacak şekilde dönüşmesi için yürütülen çalışmalardan örneklere yer verdi. Ayrıca, yaşlanan nüfusun gereksinimlerine uygun şehirler inşa edilmesi için stratejik planlama, kaynak yaratma ve paydaş koordinasyonunun önemine değindi.
Yapay zekâ ve dijital teknolojilerin bu zorluklarla mücadele konusunda kent planlayıcıların ve yöneticilerinin en büyük yardımcısı olarak konumlandığını belirtirken şehir yönetiminin proaktif olarak yapılabilmesi ve kentlerin veriye dayalı olarak planlanması konusunda dijital teknolojilerin kullanımına örnekler verdi.
Son olarak, konut fiyatlarındaki artış ve inşaat maliyetlerinin yükselmesine dikkat çekti ve konutların devlet desteğiyle dayanıklı, sürdürülebilir ve yaşlı dostu olacak şekilde yenilenmesinin şart olduğunu belirterek sunumunu sonlandırdı.
OECD’nin bu konuda hazırlamış olduğu çalışmalara görseller üzerindeki QR kodlardan ulaşabilirsiniz.

Dyfed AUBREY -BM Habitat AB Ofis Şefi, konut sorunu ve mali olarak erişilebilir konut inşası konusundaki sunumunda; dünya genelinde 2,8 milyar insanın yeterli konuta erişemediğini, 1,1 milyar kişinin gecekondularda yaşadığını ve bu rakamın hızla büyüdüğünü belirtti. Konut maliyetlerinin karşılanamaz hale gelmesinin başlıca nedenlerinin arasında devlet yatırımlarının yetersizliğini, arsa ve inşaat maliyetlerinin yükselmesini ve spekülatif yaklaşımın öne çıktığını vurguladı. Bu sorunların üstesinden gelmek ve büyüyen konut ihtiyacını karşılamak için, dünya genelinde her gün 96.000 yeni konutun inşa ediliyor olması gerektiğine dikkat çekti.
Sorunun; hükümet, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin gerekli mevzuat düzenlemelerini yapıp güven ve empatiye dayalı olarak kuracakları uzun vadeli taahhüde dayalı iş birlikleri dahilinde ve toplumsal katılımla çözülebileceğini vurguladı.
‘Şehirleşme ve Kentsel Gelişim Konusunda Farklı Bölgelerden Örnekler’ oturumunda dünyanın farklı bölgelerinden temsilciler çalışmalarını paylaştılar.
Dünya Müteahhitler Birliği’ne bu sene katılmış olan Saudi Müteahhitler Otoritesi (SCA- Saudi Contractors Authority) Başkanı Mohammed ALAJLAN bölgelerinde inşaat sektörünün gelişmesi için yürüttükleri çok yönlü ve kapsamlı çalışmaları anlattı. Özellikle yerli müteahhitlerin gelişmesi için yürüttükleri; sınıflandırma, elektronik sözleşme standartları, fuar ve konferanslar, büyük projeler için konsorsiyum kurulmasını teşvik için platform oluşturulması, danışmanlık hizmetleri, eğitim programları, sektöre yönelik raporlamalar ve yenilikçiliğin, iyi uygulamaların ve mükemmeliyetin ödüllendirilmesi çalışmaları oldukça ilham verici idi.
Şili Müteahhitler Birliği adına söz alan Sebastian ESPINOSA’nın, verilere dayalı olarak Şili Konut problemini detaylı bir şekilde tanımladıktan sonra “Özel sektör olarak biz ne yapabiliriz?” sorusuna cevap araması dikkat çekici idi. Bu bağlamda çözüm için bir politika önermesi, toplumsal problemler karşısında sivil toplum örgütlerinin önemini ortaya koyuyordu.
Sektörden farklı paydaşların deneyimlerini ve görüşlerini paylaştığı CDM (Collaborative Delivery Model- İş birliğini teşvik eden sözleşmeler) konferansın önemli konuları arasında yer alıyordu. Tasarımcı, Yüklenici ve İşveren’den oluşan temel proje paydaşlarını tek sözleşme altında toplayan CDM’nin yeni dünya düzeninde karmaşık ve belirsiz projelerin hayata geçirilmesi açısından sektör standardı haline gelmekte olduğu görülüyor. Bu konuda konuşmacıların başarı için özellikle vurguladıkları konu ise “şeffaflık” ve “güven”di.
Dergimizin Eylül-Ekim-2021- sayısında serinin 6. yazısı olarak yayınlanmış olan “Çevik Sözleşmeler” başlıklı makaleyi okumuş olanlar projelerin ve tüm paydaşların sürdürülebilir başarısı için sözleşme anlayışımızın neden ve nasıl değişmesi gerektiğini hatırlayacaklar. Şeffaflık ve güven takip edenlerin bildiği gibi bu yazı dizisinin mottosu haline gelmiştir diyebiliriz.

‘Dayanıklı ve Akıllı Kentsel Projelerin Finansmanı ve Tedariki’ oturumunda Dünya Bankası’ndan (World Bank), EBRD’den (European Bank for Reconstruction and Development), NEC’den (New Engineering Contracts), UNEC-Latin Amerika’dan (United Nations Economic Commission for Latin America), Source (Sustainable Infrastructure Foundation), IFC’den (Dünya Bankası bünyesinde International Finance Corporation) temsilciler sürdürülebilir finans konusunda örnekleri ve çalışmaları paylaştılar. Görünen o ki sektörün değişimini parayı verenler sağlayacak. Şeffaf olmayı, güvenilir ve inovatif olmayı onların projeleri finanse etme koşullarından öğreneceğiz. Artık en ucuz teklifi verenin işi alamadığı bir dönem geldiği görülüyor.
Ayrıca dünyanın kısıtlı kaynağının; en az kaynakla en yüksek değeri sağlayan projeleri önceliklendirecek şekilde kullanıma açılması çevik yönetim yaklaşımlarının önceliklendirme prensiplerinin finans kurumları tarafından benimsendiğini gösteriyordu. IFC’den Prashant KAPOOR’un sunumunda yer alan değerlendirme grafiğinin hazırlanma yaklaşımını dikkatle incelemenizi öneririm. Bu grafikte görüleceği gibi İlk yatırım maliyeti, geri dönüş süresi ve sonuçlarının etkisi dikkate alınarak projeler puanlandırılıyor ve önceliklendiriliyor.

Son oturum ise “Kentsel Projelerde Uyuşmazlıkların Önlenmesi ve Çözümünde En İyi Uygulamalar” konusunda idi. Bu kadar belirsizliğin olduğu, birçok paydaşın bir arada çalıştığı ve iddialı hedeflerin koyulduğu projelerde sürdürülebilir başarı için daha projenin en başından itibaren uyuşmazlıklardan kaçınılması için önlem alınması gerekiyor.

Sizce bu kelimeler bizim kentlerimiz ve kentsel projelerimiz için ne ifade ediyor. Görünen o ki mevcut bakış açımız dünyayı bu hale getirdi. Einstein’in dediği gibi problemleri onları yarattığımız zihin yapısı ile çözemeyiz ve dünyada zihin yapısında dönüşümün başladığı görülüyor. Küresel ısınma, yaşlanan nüfus ve eskiyen yapılar ve altyapı inşaat sektörünün çözmesi gereken en önemli problemler arasında yer alıyor. Ancak dünyanın bütün bu problemleri çözecek finans kaynağı ve işgücü bulunmuyor. Sektör olarak bizim de israfı önleyerek ve inovasyonla mevcut kaynaklardan maksimum fayda üretecek şekilde iş yapış şeklimizi geliştirmemiz gerekiyor.
Ülkemizde de bir an önce iş birliği ve güvenin öne çıktığı bir yeniden yapılanma ve gelişme süreci ortaya çıkarmak için hepimize kolay gelsin.
Demet Demirer


