Bu gelişmeler üzerine kayıp ihtimali yükselen yeniçeri askerleri savaşa gitme motivasyonlarını yitiriyorlar. Ayrıca eskiden hem maaşları daha iyi olan hem de savaş kazanarak ganimet toplayıp zenginlik elde eden yeniçeri askerleri finansal açıdan da motivasyonlarını yitiriyorlar ve başka işler tutuyorlar. Bu durum ordu için “finansal kaynak ve iş gücü” sıkıntısı yaratıyor.
Savaş teknolojisi ve teknikleri açısından gelişmelerden uzak kaldığı için bir başarı gösteremeyen Yeniçeri Ocağı, politik oyunlarla padişaha siyasi baskılar yapıyor ve bu şekilde varlığını ve elde ettiği ayrıcalıkları sürdürmeye çalışıyor. Sonunda Yeniçeri Ordusu’nun ıslah edilemeyeceği anlaşılınca 1700’lerde “Nizam-ı Cedit Ordusu” ile modern bir ordu kurulmasına girişiliyor. Ancak yeniçeriler bu ordunun kaldırılması için her türlü direnci gösteriyor ve başarıyor. Bütün bu direncin sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun da Yeniçeri Ocağı’nın da geldiği nokta ortada.
Sözün özü teknoloji ile beraber sistem ve insanı da konuşmamız gerekiyor. Siz bu hikâyede Yeniçeri Ordusu’nun yerine 3 boyutta eş zamanlı olarak gelişmeye direnen inşaat sektörünü koyun. Sürekli zarar eden, maliyetlerle baş edemeyen, ama bir yandan da gelişmeye direnç gösterip devlet teşvikleri ile varlığını ve karlılığını sürdürmeye çalışan firmaları. Biliyorum sizinki onlardan değil. Bu yazım kendisi değişmeyi reddedip ayrıcalıklarını sürdürmeye çalışan firmalar için.
Bu kadar ordudan savaştan bahsetmişken ünlü Çinli bilge komutan ve filozof Sun Tzu’nun “Gerçek zafer, savaşmadan kazanılan zaferdir.” sözüne değinmeden olmaz. Bu zafere ulaşmak ise dijital dönüşümün çok daha üstünde stratejik düzeyde çevik bir zihin yapısını gerektirir. Yani projelerimizin “zaman- kalite-maliyet” hedeflerini tutturmaya çalışmaktan çok daha üst düzeyde inovatif bir düşünce düzeyi gerektirir.
Bu günlerde dijital dönüşüm ve yapay zeka herkesin yakın dönem planlarında ve bütçelerinde var. Dijital dönüşümle birlikte sistemsel dönüşümü ve yetkinlikleri yüksek motive iş gücünün gelişmesini ve elde tutulmasını sağlayamayacaksanız, teknolojiyi doğrudan alıp kullanmaya çalışmanız, durumu mevcut halinden daha kötüye götürebilir. Eski bakış açısı ile eline silah verdiğiniz askerler her an daha büyük hatalar yapabilir ve birbirlerini vurabilirler ya da en iyi ihtimalle modern teknoloji silahlara yaptığınız yatırım atıl halde kalıp sizin yatırım motivasyonunuzu kırabilir.
Osmanlı Yeniçeri Ordusu’nun düzelmeyeceğini anlayınca “Nizam-ı Cedit Ordusu”nu yani “Yeni Düzen Ordusu”nu kurmaya girişmişti. Bizim İnşaat sektörümüzün de kendi kendini düzeltemeyeceğini hisseden farklı sektörler farklı bakış açısı ile inşaat sektörüne girmeye başladı. Elon Mask’ın “The Boring Company” ile tünel yaptığını daha önce yazmıştım. Şimdi endüstri firmalarının inşaat sektöründeki verimsizliğe bakarak biz daha iyisini yaparız diyerek sektöre girmeye niyetlendiğini hatta yavaştan girdiğini duyuyoruz. Artık inşaat sektörünün rakibi sadece sektör firmaları değil; farklı zihin yapısındaki ön yargısız, sektörel körlüğü olmayıp yaratıcı düşünebilen yeni nesil firmalar olacak.
Çinin ucuz işçiliği ile rekabet için Endüstri 4.0 ve paralelinde İnşaat 4.0 uzun zamandır tüm dünyanın gündeminde. Ancak Endüstri 4.0 Alman otomotiv sektörünü kurtaramadı, çünkü insanı ve inovasyonu göz ardı ederek yapılan dijital dönüşüm sürdürülebilir değildi. Bu süreçte Çinliler sadece daha kaliteli, daha ekonomik ve daha çabuk yapmaya odaklanmadı. Sun Tzu’nun felsefesine uyarak klasik fosil yakıtlı araç savaş arenasını terk ederek kendisine bakir yeni bir alan yarattı ve savaşı savaşmadan kazandı.
Görünen o ki “insan yerine teknoloji” diyen Endüstri 4.0 aslında eksik bir ölü doğum oldu. İnşaat 4.0 ise sektör bunu başaracak iş ve personel sürekliliği sağlayamadığı, iş birliği ve şeffaflık kültürü olmadığı için doğum aşamasına dahi gelemedi. İnşaat sektörü firmaları İnşaat 4.0’ı anlayıp nasıl uygularız diye düşünemeden kusurları iyileştirilmiş bir yeni versiyon şimdi gündemde; Endüstri 5.0 ve paralelinde İNŞAAT 5.0, indirilip yüklenmeye hazır. Güle güle kullanın.
İnşaat 4.0’ın önündeki engeller ne ise aslında inşaat 5.0’ın önünde de aynen duruyor, yalnız burada cevabın kendisi de sorunun içinde gömülmüş durumda bu ister istemez bir bakış açısı değişimini gerektiriyor.
İnşaat 5.0’ın ne olduğunu kısaca hatırlayarak devam edelim isterseniz. En kısa şekilde artık “insan yerine teknoloji” değil, “insan için teknoloji” bakış açısından bahsediyoruz. Daha kurumsal tanımına gelirsek yüksek teknoloji kullanımının Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris Anlaşması ile konsolide edilmesinden bahsediyoruz. Burada İnşaat 5.0’ın mottosunu “Daha iyi bir dünya inşa etmek için iş yapış şeklini dijitalleştir / geliştir.” olarak özetlemeyi seviyorum.
Peki “Nedir bu BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve neden cevabı soruda saklı?” derseniz:
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri 1. Yoksulluğa son, 2. Açlığa son, 3. Sağlık ve Kaliteli Yaşam, 4. Nitelikli Eğitim, 5. Toplumsal cinsiyet eşitliği, 6. Temiz su ve Sanitasyon, 7. Erişilebilir temiz enerji, 8. İnsana Yaraşır iş ve ekonomik büyüme, 9. Sanayi, Yenilikçilik ve alt yapı, 10. Eşitsizliklerin kaldırılması, 11. Sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, 12. Sorumlu üretim ve tüketim, 13. İklim eylemi, 14. Sudaki yaşam, 15. Karasal yaşam, 16. Barış, adalet ve güçlü kurumlar ve 17. Amaçlar için ortaklık olmak üzere 17 başlık altında toplanıyor.
Bu başlıklardan çoğundan bu yazı serisinde “çevik yönetim” teması ile bahsetmiş olduğumuzu göreceksiniz, çünkü çevikliğin amacı şartlar değişse de sürdürülebilir başarıdır. Bunun için de müşterinin ihtiyaçlarını, insani değerleri ve çalışan motivasyonu gibi değerleri ön plana alır.
Yukarıdaki başlıkları tekrar okursak inşaat sektörü olmadan dünyada sürdürülebilir kalkınmanın sağlanamayacağını görürüz. Bu hedeflerden kimi inşaat sektörünün inşa-i faaliyetleri ile doğrudan, kimi de sektörün dünya ekonomisindeki yeri ve sahip olduğu istihdam kapasitesi ile dolaylı olarak inşaat sektöründeki gelişmelerle etkileşim halindedir. Yani inşaat sektörü gelişmeden dünya düzelemez ve inşaat sektörü de sürdürülebilir kalkınma hedeflerini dikkate almadan gelişemez. Her ikisi de hem soru hem de cevap olarak karşımıza çıkar.
İnşaat sektöründe teknolojik dönüşüm dendiğinde çoğunlukla teknoloji firmalarının geliştirdikleri teknolojilere odaklanılsa da asıl gelişme sektör firmalarının teknoloji kullanım kapasitelerinin yani teknoloji ile gelişme kapasitelerinin artması ile sağlanacak. Sektör geliştirilmiş olan teknolojileri kullandıkça daha gelişmiş teknolojileri talep etmeye başlayacak ve daha gelişmiş teknolojiler için pazar oluşturacak.
Karşılıklı olarak sürekli gelişim ise evrilen bir sektör ortaya çıkaracak. Bu da firmalarımızın sanayi devriminin hiyerarşik, silo yapılı ve yetki ve sorumlulukların sıkı sıkıya tanımlanmış olduğu katı organizasyonlardan ortak aklı hızlıca ortaya çıkaran, hücre yapılı hızlı hareket eden ve kontrollü deneyler yapan demokratik bir yapıya dönüşmesi ile mümkün olacak.
İster adına İnşaat 5.0 deyin ister Çevik Yönetim deyin, daha iyi bir dünya yaratmak için iş yapış şeklimizi geliştirme konusunda hepimize kolay gelsin.