Çok karmaşık bir dönemden geçiyoruz. Bu karmaşa işletmeler ve bireyler için fırsatlar sunarken beraberinde riskleri de getiriyor.
WEF’in Future of Jobs 2023 (Mesleklerin Geleceği 2023) raporuna göre; “2027’ye kadar çalışanların %44’ünün yetkinlikleri, şirketler değişime cevap verecek eğitim programlarını uygulamaya yeterli olamadığı için, ihtiyaca cevap vermez hale gelecek.” Bu cümleyi bir daha okumanızı rica ediyorum. Bir daha okuyup zihninizde biraz gezdirin lütfen. Bu cümle diyor ki: “2027’ye kadar iş yapış şekliniz %50 civarında değişmiş olacak ve ihtiyacınızı karşılayacak işgücü bulamayacaksınız.”. Şimdi bu cümle size ne hissettirdi?
Şimdi farklı sözlerle tekrar sormak istiyorum: Şirketinizi bu değişime hazırlamak hatta bu değişimi yaratmak için neler yapıyorsunuz? Bu değişimde firmanızın nasıl ayakta tutacağınız konusunda bir stratejiniz var mı? Yoksa “Biz inşaat sektörüyüz bize bir şey olmaz aynen devam ederiz.” mi diyorsunuz?
Geçtiğimiz sayılarda Elon Mask’ın bizim hantallığımızla uğraşmaya tahammülü olmadığı için “The Boring Company” yi kurup tünel kazmaya başladığını yazmıştım. Bugünlerde Elon Mask’ın “The Boring Company”si 105 km uzunluğunda 51 istasyonlu tünel ağı “Vegas Loop”u inşa etmek konusunda yine gündeme oturdu. Şimdi hala “bize bir şey olmaz” düşüncesinde misiniz?
Th
Bizim işletmelerimiz bu markalardan daha mı dayanıklı? Değişim inşaat sektörüne teğet mi geçiyor? Biz bu değişime hazır olmak için ne çalışmalar yürütüyoruz? Diye düşünmekte fayda görüyorum.
Gelişen BIM teknolojileri, modüler ve saha dışı prefabrike imalat, yapay zeka, iklim krizi ve döngüsel ekonomi gibi kavramlar sektörümüzü uzun süredir değişim baskısı altında tutuyor. Sektör dışı birçok firma yıkıcı bir inovasyonla sektöre girme hazırlığında. Sadece değişimle gelişmeye uygun yönetim yaklaşımı sergileyen firmalar bu süreçte fırsatlar yaratarak devam edebilecek. Başka sektörlerde bir çok firma kendi sektörlerinde değişime uyum sağlamayı ve hatta değişimle gelişmeyi sağlayacak yaklaşımları geliştirmek üzere kendi organizasyonlarında çalışmalar yürütüyor.
Birçok finans duayeni içinde bulunduğumuz belirsizlik ve kiriz ortamında, firmalara finansal riskleri kontrol altına alabilmek için maliyetleri kısmalarını salık veriyor. Sektörümüz firmaları ise maalesef en başta da çalışan ve eğitim giderlerini kısarak güvende kalmayı umuyorlar. Bunun temelde çok yanlış olduğu söylenemez, zira son derece verimsiz bir şekilde çalışıyoruz. Değer akışının tasarım sürecinden uygulama sürecine kadar parçalara bölünmüş olması yetmez gibi şirketlerimiz içinde de hiyerarşi altındaki fonksiyonel departmanlarda yaratılan değer bütünsel bakıştan uzak paramparça bir hal almış durumda. Bu organizasyonel yapılanmanın yarattığı suçlama kültürünün hakim olduğu toksik yapılarda projeler üretmeye çalışıyoruz. Bilginin şeffaf olmadığı ortamlarda el yordamı ile, yap bozlarla dolu süreçlerde binalar üretmeye çalışıyoruz.
Şirket içi organizasyonel yapımızı ve kültürümüzü değiştirmeden yaptığımız bu “budama” bitmeyen kriz sürecinde bizi iş yapamaz hale getirecek. Finansal sermayemiz kadar entelektüel sermayemize de sahip çıkmamız ve onun da riskler karşısında eriyip gitmemesi hatta misli ile gelişmesi için ona da yatırım yapmamız gerekiyor.
Çalışanlarımızı kaybettikten sonra ihtiyacımız olan donanımdaki iş ve beyin gücünü iş ilanı vererek bulamayacağız. Okullar bu donanımı sağlayan mezun vermeyeceği gibi, diğer firmalardan deneyimli personeli para verip transfer de edemeyeceğiz. Üstelik bu noktada gelişmiş ülkelerin bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin nitelikli iş gücünü kapmak için adeta yarış halinde olduğunu söylersem sanırım sizler de bana katılırsınız. Mutlaka sizlerin de yakın çevresinde çok nitelikli profesyoneller çok cazip fırsatlarla yabancı firmalarda çalışmaya başlamış ve yurt dışına taşınmışlardır. Bu durumda entelektüel sermayeyi bulma konusunda bir de uluslararası rekabet karşımıza çıkıyor. Yeni neslin inşaat sektörünü tercih etmemesi ve işgücümüzün büyük ölçüde yaşlanıyor olması sonucu ortaya çıkan yetenek kıtlığı içinde seçim havuzumuz konusunda iyimser olmak biraz zor görünüyor.
Kurum kültürü ve iş yapış şeklinin şirket performansına etkisi bireylerin kişisel performansından çok yüksek. Bunu düzeltmediğimiz sürece kahramanlardan ordu da kursak çatışma ve verimsizliğin önüne geçemeyeceğiz. Çalışanlarımızı hem Türkiye’de hem firmanızda kalmaya ikna edecek huzurla çalışacakları hem kendilerinin hem de firmamızın gelişimini sağlayacakları bir ortam yaratmamız gerekiyor.
Yine WEF’in Future of Jobs 2023 raporuna dönersek çalışanlarımızın kazanması gereken birçok kişisel yetkinlik var. Bunların ilk 10 şu şekilde sıralanıyor: 1. Analitik düşünme, 2. Yaratıcı düşünme, 3. Dayanıklılık, esneklik ve çeviklik, 4. Motivasyon ve özbilinç, 5. Merak ve yaşam boyu öğrenme, 6. Teknolojik yatkınlık, 7. Güvenilirlik ve detaycılık, 8. Empati ve aktif dinleme, 9. Liderlik ve sosyal etki ve 10. Kalite kontrol.
Bu yetkinliklerin çoğu kişilik özelliklerine dayanıyor. Bunlar bireysel olarak kursa gidip öğrenebilecek başlıklar değil, bu konularda gelişmek için daha çok sosyal öğrenme ortamı gerekiyor.
Öte yandan teknik konularda dahi ileri öğrenmenin koşulu uygulayarak ilerlemektir. Kimse kitaplardan ve videolardan izleyerek, eğitimlere katılarak bir tasarımcı, bir BIM uzmanı ya da saha mühendisi haline gelemez. Takımlar ancak teknik bilgilerini birlikte uyguladıkça daha kapsamlı yeni çözümler geliştirebilir ve bilgi üretebilirler.
Değişimin artık yeni normalimiz olduğu bu çağda, şirketimizin geleceğe taşıyabilmek için, birbirine güvenen, birbirine güç veren ve birlikte yaratıcı çözümler yaratabilen güvenilir takımlara ihtiyacımız var. Bunun koşulu ise sürekli öğrenme kültürü, güven ve şeffaflık.
“Entelektüel Sermaye” yi finansal sermaye için feda etmeden önce bir daha düşünmenizi ve gelecekte kazanmak için bugün çalışanlarınıza daha fazla yatırım yapmanızı öneriyorum.
Hepimize kolay gelsin.
Dönüşümün zamanı geldi diyorsanız Akademi sayfasını incelebilirsiniz.